Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba! Malum durumlar sebebiyle yazamadım bir süre. 5 Ağustos’ta Bodrum Antik Tiyatro’da izlediğim Buika konseri hakkında yazmak istiyorum bugün.
Geçen yaz, yine Bodrum’da Buika’yı senfoni orkestrası eşliğinde dinlemiş biri olarak, hiçbir şekilde aynı tadı alamayacağımı düşünerek gittim konsere. Ve bu ön yargım, daha ilk şarkıda kırıldı. Evet, aynı tadı alamadım çünkü senfoni orkestrası bambaşka bir ambiyans yaratıyor. Ama Buika ve kendi orkestrasını dinlemek, grup içindeki uyumu görmek harikaydı.
Şöyle bir genel tablo yaptım konserle ilgili:
Yer ve zaman: Bodrum Antik Tiyatro, 5 Ağustos 2016
Müzik tarzı: Afro-ritmik yapısına ek olarak, flamenko, caz, soul, deneysel öğeler
Enstrumanlar: Vokal, trombon, elektro gitar, elektro bas, vurmalılar (kahon, congalar), davul, elektro piano ve synthesizer
Diller: İspanyolca, İngilizce
Concha Buika 1972 yılında, İspanya’nın Palma de Mallorca şehrinde doğmuş. Acılı hayat hikayesi, sesine, şarkılarına yansımış. Kendisi daha çok 2008’de çıkan “No habra nadie en el mundo” şarkısıyla tanınsa da, 2000 yılından beri müzik piyasasında. İşin açığı, ben de Buika’yı geçtiğimiz senelerde bu şarkıyla tanıdım.
Konser, yeni albüm “Vivir Sin Miedo”dan iki şarkı ile başladı ve “No habra nadie en el mundo” ile devam etti. Bu şarkı seyircileri coşturdu ve beni düşüncelere boğdu. Tek kelime İspanyolca bilmeyen ben, nasıl oluyor da bu şarkıdan bu kadar etkilenebiliyorum, diye düşündüm şarkı boyunca. Sanırım bunun en bariz açıklaması, şarkının yürekten söylenmesiydi. Konserden sonra, şarkının sözlerinin Türkçe karşılığını okuduğumda, müziğin gerçekten evrensel olduğu kanısına vardım.
Şarkı için yapılan çevirinin bir kısmı şöyle:
“Sular serbest kaldıklarından beri
kaynaklarının dışında özgürce akarlar.
Yaseminler ağlamış
ve anlamıyorum neden senin de ağladığını kızım
neden gözlerin ıssız kalmış.
Güzel bir öğleden sonra, zeytin ağaçları altındayken hiç kimse,
hiç kimse seni nasıl sevdiğimi görmedi, nasıl sevdiğimi seni.
Ve şimdi zeytin ağaçları uyuyorlar, ama ben uyuyamıyorum.
Dünyada kimse yok ki derdime derman olsun,
senin gururun sayesinde açılan yarama.
Şimdi beni nasıl incittiğini anlayamıyorum
o kadar aşkı bana tattırdıktan sonra…”
Evet, çeviri, şarkıyı, olduğundan daha acıklı bir havaya sokuyor sanki. Ama konu hakkında genel bir bilgi edinmemizi sağlıyor. Sanırım bir şekilde bu sözlerle bağlantı kuruyoruz. O yüzden şarkı sözlerine bu kadar anlam yüklüyoruz. İnsan olmakla da alakalı biraz. Biz duygulara sahip varlıklarız; aşık oluyoruz, güzel şeyler yaşıyoruz, acı da çekiyoruz. Bazen sözlerini anlamasak bile o şarkı bizi etkiliyor…
Konserde beni etkileyen diğer bir şarkı ise, Siboney oldu. Siboney, 1929’da Küba’lı besteci Ernesto Lecuona tarafından yazılan klasikleşmiş bir Küba şarkısı. Bing Crosby, Dizzy Gillespie, Connie Francis gibi önemli müzisyenler tarafından da çeşitli şekillerde yorumlanmış. Bu konserdeki icrası ise oldukça ilginçti. Ad libitum (isteğe bağlı, serbest bölüm) bir girişle başladı ve ‘avangard’ hareketlerle özgür doğaçlama gibi devam etti. Bir ses karmaşası düşünün: Davul ve vurmalılar, usul dışı vuruşlar; gitar, efektli ambiyans sesleri; klavye, düzensiz, paternsiz synth sesleriyle vokale (Buika’ya) eşlik ediyor; vokal bu sırada deneysel ‘scat-singing’ yapıyor. Birkaç dakikalık bu çılgın doğaçlama, bir anda vokalle birlikte çok romantik bir Siboney’e bağlanıyor. Siboney’i flamenko ve yer yer double-time (iki katı hızda) ritmle çaldılar. Vokal kadar müziğin altyapısına da önem verdiğim için, detaylı bir şekilde dinledim. Ve bence şarkıyı çok güzel yorumladılar.
Buika’nın muhteşem sesinden hiç bahsetmedim ama, en samimi şekilde, ‘ciğerden’, söylediği aşikar. Çıplak ayaklarıyla çıkıp, sahnede devleşti adeta.
Öyle bir konserdi ki, Küba’dan, Flamenko’ya; Soul’dan, Caz’a, Avangard’a uzanan öğeler barındıran bir şölen gibiydi. Farklı tarzların ustaca birleştirilmesi ve doğal bir etkileşime girmesi beni müzikal anlamda çok tatmin eden birşey. Buika da zaten şöyle demiş kendi müziği için: “Flamenko ya da Afrika etkileriyle müzikler yapıyorum demiyorum. Ben hissettiklerimi yazıyorum, çevremdeki müzisyenlerle şarkılarıma yepyeni ifadeler katıyorum. Tüm bunlar benim şarkılarım, ait olduğum yer sahne ve kendimi ifade etmek için herhangi bir sınır düşünmüyorum.”
Buika’ya ve grubuna, müziklerini içtenlikte bizimle paylaştıkları için; size de yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Tekrar görüşmek dileğiyle.